'Türkan Şoray Türkiye'nin bilinçaltı'

Edebiyat Söyleşileri: Feridun Andaç

15 Ağustos 2011 Pazartesi, 10:40:45
'Türkan Şoray Türkiye'nin bilinçaltı'
 
 

GAZETE HABERTÜRK / ÜMRAN AVCI

Edebiyatçı, eleştirmen Feridun Andaç, sinemanın sultanı Türkan Şoray ile yıllar önce Cumhuriyet Gazetesi için yaptığı söyleşinin ardından Şoray’la belirli aralıklarla bir araya gelmeyi sürdürmüş ve söyleşilerini kitaplaştırmıştı. Andaç ile “Türkan Şoray ile Yüzyüze” adlı bu kitabının yeni basımı vesilesiyle bir araya geldik ve Sinemanın Sultanı’nı konuştuk.


Nereden çıktı Türkân Şoray'la söyleşi yapmak ve onu yayımlatmak?

Sinema tutkumun beni gezindirdiği dünyada Türkân Şoray imgesi belleğimde hep vardı... Çocukluk ve ilkgençlik yıllarımda sinema bir tür okuldu benim için. Yıllar sonra sanatsal uğraşıları nedeniyle dönemlerine iz bırakan kültür sanat insanlarıyla bir kitap için söyleşiler yaparken, bunların arasında Türkân Şoray da olmalı demiştim. Çıkış noktası buydu. Ama kendisiyle karşılaşıp söyleşirken, daha yakından onu tanırken; "bir kitap olmalı bu, onu ancak bir kitapla anlatabilirim," demiştim kendime...

Türkân Şoray'a sormak isteyip de soramadığınız bir soru oldu mu?

Elbette. Onu konuşturmak zordur. Kendinden söz etmeyi sevmez, ama konu sinema oldu mu akan sular durur. Yaşadığı koşulların gücünden doğmuş birinin o koşulları anlatması yerine, kendini var eden sinemadan söz etmesi çok doğal. Ben daha çok sinemada varoluşunda tutunduğu duygu ekseninde soracağım soruları zaman zaman not ederim. Bu da, o yaşadığı sürece kitabın tamamlanamayacağını gösterir bana! Bir dönem sıkışıp kalmışlığından söz etmişti. Bunu anlasam da açabilecek sorular sormamıştım. Siz yanıt alamayacağınız soruları az - çok bilirsiniz. Kendi merakınız asla öne geçmez. Ona duygusal baksanız da duygusal bir iş yapmıyorsunuz!

Sunuşta, "Rüçhan Adlı ile ilgili bir sorum karşısında gözleri bulutlanmış, bir süre suskun kalmıştı" diyorsunuz. Bu gözleminizi biraz daha açalım mı?

Bunu bir vefa duygusu olarak algılayıp gözlemlemişimdir. Türkân Şoray'da baskın olan bir duygudur bu. Ben, o ilişkinin, Türkân Şoray'ın hem gecesi hem de gündüzü olduğunu düşünürüm. Kaçabilir miyiz bunlardan?


'VESİKALI YARİM' FİLMİ

Onu var eden mi demek istiyorsunuz?

Öyle de diyebiliriz, sıkışıp kalmışlığına da neden olmuştur sanki! Aşk ve nefret ötesi bir şey...

Röportaj sırasında size anlattığı ama "aramızda kalsın" deyip kitabı girmeyen ayrıntılar var mı?

Sanırım aramızda iyi bir yakınlık, dostluk bağı gelişti ki; Türkân Hanım kitaba girebilecekler / girmeyecekler diye bir ayrım yapmadan anlattı hayatına / sinemaya dair çoğu şeyi. Bunların içinden ayıkladıklarım oldu elbette. O, "şu olsun, bu olması" gibisinden bir telkinde bulunmadı. Popüler okurun beklentisine göre bir kitap kurma düşüncesinin uzağında biriyim.

Sinemanın sultanı ile yaptığınız bu uzun söyleşide sizi en çok ne etkiledi? Türkan Şoray'ın başından geçen bir olay ya da onun herhangi bir özelliği?

Onun sinemadaki serüvenini kendi sözlerinden dinlemek başlı başına etkileyici...Ama kendi ortamında onu tüm doğallığıyla da izlerken, içimden; "Sinema için doğmuş," dedirten aurası sizi tutulu kılıyordu, öylece kalakalıyordunuz... Tüm bunlar bir yana, Vesikalı Yarim filmine dair anlattıkları, çekimdeki süreç, Akad ile kurduğu iletişim, filme dair ettiği sözler; çizdiği Sabiha karakteri için nasıl hazırlandığını anlatması... Halil karakterini oynayan İzzet Günay'dan, nedense, söz etmemesi... Çünkü gerçekten kült bir film, üstelik Günay da bu filmin önemli bir parçasıydı...

Kırgın olabilirler mi?

Sanmıyorum! Belleğe kayıt düşenler bazen unutabiliyorlar da!


'DÜNYA OYUNCUSU OLABİLİRDİ'

Söyleşi bittikten sonra kendinizle kaldığınızda sizdeki imajı neydi?

Türkân Şoray başka yerde olmalıydı şimdi. O sinemaya minnet duysa da; seyirciye tutkuyla bağlı olsa da, onunla sinema daha iyi filmler yapabilir, bir dünya oyuncusu olabilirdi! Türkiye'nin Batılılaşmasındaki engel Türkân Şoray'ın da engeliydi sanki! Pembe bir dünyası, yaşam tarzının olmamasını çok gerçekçi buldum. Ama içe çekilen bir zamanı vardı ki, burukluk yaratıyordu bu insanda...

Sizce, Türkân Şoray'ın seyirci katında bu denli ilgi odağı olmasının nedeni, sırrı nedir? Bunun yanıtını bu söyleşide bulabildiniz mi?

Kitapla ilgili birlikte katıldığımız söyleşi ve imza günlerinde gördüklerim, gözlemlediklerim bu imgenin şaşırtıcı boyutları olduğunu anlattı bana. Bunu salt onun güzelliğiyle açıklayamayız, kültürel / eğitim boyutuyla birlikte sosyolojik bir olgu. Bunu da bir belgeselle göstererek anlatabilirsiniz ancak. Sanki o, Türkiye'nin bilinçaltı, hatta belleği. Sinemada çizdiği duygu atlasını iyi okumak gerek. Bazılarının küçümsediği "Yeşilçam Sineması" Türkiye'nin modernleşmesinde "okul" işlevini üstlenmiştir bir dönem. Türkân Şoray imgesi de bu gerçekliğin önemli bir parçası.


NAİF VE KIRILGAN

Türkan Şoray'ın sanatını bir kenara bırakırsak, nasıl bir kadın? Özellikle gözlerini dinlemek isterim sizden? Ve üzerindeki tatlı heyecanı? İnsanda saygı uyandıracak mahcubiyetini? Biraz anlatır, tanımlar mısınız?

Çok klasik olacak ama; naif, kırılgan! Bir o kadar etkileyici, kararlı, inatçı, sevecen. Ama gözlerine sürekli bakamazsınız. Sizi çeken, büyüleyen bir aurası var... Bir kadın okurum çevirmişti yolumdan, demişti ki: "Durun gözlerinize doyarak bakayım, o gözler Türkân Şoray'ın gözlerini yakından gördü demek..." Başka ne söyleyebilirim ki! Bir anne üstelik... Onun bu heyecanını görmek, kızı için yaşadıklarını gözlemek; yakın dostlarına dünyasını açmak onun yaşayan / yaşatan yanlarıydı demeliyim...

Kitapta, Türkan Şoray'ın kendini saklayan, gizleyen yanına da vurgu yapılıyor? Nedir sizce o gizem?

Kendini ele vermeme ürküntüsü değil de; hayata karşı, çoğu şeyi yaşayamamış olmanın tedirginliği olarak gözlemiştim bunu. Yeterince kendi olamama, başkaları için yaşama... Hayatının her çizgisine dikkat etme, kendini sorumlu hissetme... Bir de, bunun üzerine, tutsaklık gibi algılanabilecek özel bir hayatın cendersinde yaşamak...

Adnan Binyazar, arka kapaktaki tanıtım yazısında, "Feridun Andaç, bir Anadolu dervişi gibi Türkan Şoray'daki acıyı tapınma düzeyinde duyumsuyor" diye yazmış. Nedir Türkan Şoray'ın duyduğu bu acı?

Türkan Şoray; alt tabakadan gelmiş olmanın getirdiği derin bir kederi, yoksunluğu yaşıyor. Ve bütün bunların karşılığını aslında sinemada buluyor. Belki sinemadaki gerçeksi duruşunu etkileyen de bu. Bize, onun bunun o kadar sahici gelmesi, biraz da onda bunu gözlemlemiş olmanın getirdiği duyumsama... Geçmişte yaşadığı yoksunluğu hala hissediyor. Bunu da, "Aşık olamadım, iyi bir hayatım olmadı, istediğim şeylere ulaşamadım ama bütün bunları ben sinemada yaşadım!" diye anlatıyor. Ayrıca, hep sinemanın kurallarına göre yaşadığını söylüyor.












Türkan Şoray'ın acı itirafı